Onun Sesi
Telefonumdaki navigasyona göre Sami Bey’in verdiği adrese varmam için daha beş dakikalık yürüme mesafesi vardı. Kolumda içinde bilgisayarımın da olduğu oldukça ağır çantamla, bir elimde şemsiye diğer elimde çikolata kutusuyla yağmurun altında Arnavutköy’ün denize dik yokuşlarından yukarıya tırmanırken nefes nefese kalmıştım. Sami Bey birkaç telefon görüşmesi ve yazışma sonrasında, eşi Necla Hanım’ın anılarını kitaba dökmek için en uygun kişi olduğuma ikna olmuş ve beni ilk görüşmeyi yapmak üzere evlerine davet etmişti.
“Ancak anıları ben anlatacağım o değil.”
“Anlıyorum, kendisi anlatmak mı istemiyor yoksa bir rahatsızlığı mı var?”
“Anlatmak isteyip istemediğini bilmiyorum, açıkçası bunu ona sormamın da bir anlamı yok. Ne demek istediğimi kendisini gördüğünüzde anlayacaksınız. Sizden tek istediğim gelirken çikolata getirmeniz, eğer sizin için zahmet olmazsa tabi ki.”
“Ne demek elbette, o zaman Cuma saat 17.00 de görüşmek üzere.”
Neden çikolata almam gerektiğini, Necla Hanım’ın anılarını neden Sami Bey’in anlatacağını, kendisinin bu konuda neden fikrinin sorulmadığını anlamamıştım. Biraz tedirgin olmuştum, insanların onayını almadan onlar hakkında bir şeyler yazmam mümkün değildi. Bu iş böyle ilerlemiyordu. Ancak bu konudaki sorularımı Sami Bey ısrarla geçiştirmiş, görüşmemize kadar sabredin demişti. Belki onayı benim yüz yüze almamı istiyordur, fikri çok beğenmiştir ama ne yaptığımı ilk ağızdan benden dinlemesi gerektiğini düşünmüştür veya Necla Hanım’a son dakikaya kadar bunun bir sürpriz olması gerekiyordur diyerek kendi kendime olasılıklar üzerine düşünüyordum. Navigasyonun “adrese vardınız” yazan kırmızı renkli yazısı belirdiğinde kafamı kaldırıp üç katlı ahşap bir binanın önünde durduğumu fark ettim. Soluk sarı renkli köşkün zilini çalınca kapı fazla bekletmeden açıldı. Karşımda güler yüzlü, sade giyimli, orta yaşlı bir kadın duruyordu. Beni içeriye buyur ederken bir yandan da şemsiyemi elimden kapıp kapının arkasındaki boşluğa kuruması için bıraktı. Islanmış paltomu çıkarmama yardım edip, Sami Bey’in hemen merdivenleri çıkınca sağdaki ilk odada olduğunu, beni beklediğini söyledi. Teşekkür ederek merdivenleri çıktım. Odanın kapısı açıktı, klasik tarzdaki büyük mobilyalar küçük odadaki her boşluğu doldurmuştu. Bir sürü aile resminin asılı olduğu duvarlarda bile neredeyse hiç boşluk kalmamıştı. Bu kalabalığın arasında Sami Bey dekorun bir parçası gibi duruyordu. Neredeyse konuşana kadar onun orada olduğunu fark edemedim.
“Hoş geldiniz, ne kadar dakiksiniz, şu İstanbul koşullarında…”
“Hoş buldum, zamanın ne kadar değerli olduğunu çok daha iyi anlıyorum yaşım ilerledikçe.”
“Bu farkındalık işinizle de ilgili olmalı, sonuçta insanların geçmişlerini, anılarını yazmak zamana gösterilen saygının bir sonucu değil mi?”
“Öyle de diyebiliriz…”
Kısa bir sessizlik sonrası çikolata paketini kendisine uzattım.
“Hayır, hayır o benim için değil. Necla için. Birazdan tanışacaksınız, birkaç yıldır Alzheimer hastası… Giderek ağırlaşıyor maalesef. Konuşurken hangi yaşta, hayatının hangi evresinde olduğunu tahmin etmek zorlaşıyor. Beni bazen babası, bazen erkek kardeşi sanıyor. Yabancılarla konuşmak aynı ortamda olmak onu rahatsız ediyor. Sanırım onları anılarındaki bir yüzle eşleştiremeyince ürküyor. Ama bir paket çikolata sihir gibi bütün bu sorunları çözüyor. Her zaman çikolata onun vazgeçilmeziydi. Eminim bu şekilde sizi daha kolay kabul edecek.
“Onunla tanışmayı çok isterim. Hayatını kendi anlatmayacak derken neyi kastettiğinizi şimdi anladım. Peki nasıl bir süreç olacak?”
“Zaman zaman zihninin geçmişe yaptığı yolculuklara beraber eşlik edeceğiz. Ama benim esas istediğim giderek bir siste kaybolan, yaşamımın elli yılını beraber geçirdiğim ve kendisine hala ilk günkü kadar âşık olduğum eşimin bendeki hikayesini anlatmak. Onun adına konuşmayacağım merak etmeyin böyle bir şeye asla kalkışmam. Ancak onun zamandaki varlığının kaybolması benim de bu hayatla olan bütün ilişkimi koparıyor, dünyamı kapkaranlık yapıyor. Sanki göz göre göre hayatı, anıları elimizden uçuyor gibi. Bu nedenle hem onu hem bizi size ben anlatacağım, onu en iyi tanıdığını düşünen ben. Ve bu kitap bittiği zaman ona okuyacağım, kaybolmadığını kanıtlamak için…
Şimdi sizi tanıştırayım, beni takip edin lütfen…”